top of page

Albukrek'te Bir Akşam

  • turalsstories
  • 14 Tem
  • 2 dakikada okunur

Bir kahve ile kaç açıdan fotoğraf çekilebilirsiniz? Siz düşünmeyin, ben sonsuz sayıda çekilebildiğine şahit oldum. Peki, kahveyi içmek yerine fotoğrafını çekmek daha mı iyi hissettiriyor? Bu konuda eskiden cevabım “Tabii ki hayır” olurdu. Ancak şimdi aynı düşüncede değilim, üzgünüm. Sadece kahve içmek değil; kitap okumak, sergiye gitmek, dans etmek, seyahat etmek, spor yapmak ve daha nice aktivite, artık ancak fotoğrafı çekilip paylaşılınca mutlu hissettiriyor. Belki de gerçeklik algımız değişti. Çünkü gerçekten kitap okuyan birisi, kazancını oradan sağlamıyorsa, onu paylaşmanın bir anlamı olmayacağını bilir. Aslında başka şeyler anlatacaktım ama konu biraz dağıldı. Biz, sevdiğimiz bir yerde kahve içmeye gitmiştik fakat bu isteğimizi gerçekleştiremedik. Patlayan flaşlar, yan taraftaki anlamsız müzik olduğu iddia edilen gürültü ve hemen önümüzde kalkmamızı bekleyen sıradaki insanlar…Hayatın yoğunluğundan ve uzaklıktan dolayı oraya her zaman gelemememiz bizi üzse de, şansımızı başka bir yerde denemeye karar verdik. Dolaşarak Altıncı Daire Belediye binasının önüne kadar geldik. Kimliğini hâlâ koruyan bir sokak olduğu için her defasında gözlerimizin o güne mutlulukla kapanmasına sebep oluyordu. Biraz ilerledikten sonra, köşedeki yeşil sarmaşıkların sardığı; kırmızıyı yormadan, etkili biçimde kullanan ve kahvelerini de beğendiğimiz kafeyi görünce, konuşmadan oraya yöneldik. İçeride huzurlu bir atmosfer vardı. Dışarıdaki korna seslerini duymazdan gelecek kadar keyifliydi. Derken bir duyuru sessizliği bozdu:

“Biraz sonra bir etkinlik olacak, isteyenler kalabilir.” Konusu ilgimizi çektiği için kalmak istedik. Etkinlik, bu binanın eski sakinlerinden Doktor Musa Albukrek’in yakın zamanda vefat etmesi üzerine düzenlenmişti. Binadan, eski kullanımından, Beyoğlu’nun diğer sokaklarının tarihinden ve mimarisinden bahsedilecek bir söyleşi olacaktı. Dikkatimizi çekmemesi mümkün değildi. Konuşmaya etkinliği düzenleyen Turan Hanım başladı. Akıcı konuşması ve yorucu olmayan bilgileriyle kendisini dinletiyordu. Konuşmasını, gelen misafirleri selamlayarak böldü ve bize tanıttı:

Musa Bey’in yakın arkadaşı İshak Bey ve hanımı, hoş görüntüleri ve sıcak tebessümleriyle geçip oturdular. Turan Hanım anlatımını sürdürdü. Cihangir’de doğup büyüyen, Albukrek Apartmanı henüz konutken sık sık oraya uğrayan ve bir zamanlar tur rehberi olan İshak Bey, ara ara anlatıma katkıda bulunuyordu. Binanın eski ruhundan, konuttan kafeye dönüşmesinin onda bıraktığı hislerden söz etti. Sonrasında etkinliğin görsel kısmına geçtik. Turan Hanım çantasından çıkardığı gözlükleri göstererek, “İsterseniz o döneme görüntülü olarak da şahit olabilirsiniz,” dedi. Gözlükleri takıp arkamıza yaslandık ve düğmeye bastık: Görüntüler gelmeye başladı. İshak Bey’in rehberliğinde sokakları gezmeye başladık. Gözün, kulağa göre daha dikkatli bir organ olduğunu düşünürdüm hep. Ancak tur rehberimizin anlatışındaki nezaket, zarafet ve bilgi derinliği, gördüklerimizi arka plana itiyordu. Onun anlattığı hâliyle gözümde canlandırmak, ekranda izlemekten daha güzeldi. Görüntüler karışmasın diye gözlüğü kapattım ve işitsel şölenin tadını çıkarmaya devam ettim. O an bir süper gücüm olsaydı, bu sesi tüm Türkiye’ye duyurmak isterdim. Çevremizde kaç kişi böyle güzel ve nazik konuşabiliyor? Ekranlarda örnek olması gereken insanların sokak ağzıyla konuştuğu bir dönemde, böyle bir ana şahit olmak belki de pozitif bir değişikliğe vesile olabilirdi. Ben ne kadar anlatırsam anlatayım, ruhunuzun derinliğine öyle bir konuşma kadar etki edemem. Bir duraksama anında gözlerimi açtım ve herkesin gözlüğünü kapattığını fark ettim. Hikâyemin başında, paylaşımların gereksiz bir noktaya geldiğinden bahsetmiştim. Elbette hepsi değil. Eğer o söyleşiyi yaşamak yerine kaydedebilseydim, paylaşırdım. Çünkü kötüye giden dünyayı, ancak bilgi ve zarafetin kurtarabileceğine inanıyorum.

 
 
 

Yorumlar


All rights reserved.

Tural's Stories, by REDSTUDIO. ©2023

bottom of page