top of page

Batık Gölü

  • turalsstories
  • 16 Mar
  • 5 dakikada okunur

-Bu sinekleri her gün de toplatsanız yine olmaz Orhan Bey, bunun çözümü bataklığın tamamen kurutulmasıdır. Vekil tam ne diyeceğini bilemeden sesinin tonunu ayarlamakla zaman kazanıp “Başkanım siz de biliyorsunuz ki o kadar kolay değil.” dedi.

Ne gerekiyorsa yapılsın cümlesi kalabalığın alkışı ile sonuçlandı. Başkanım bu en doğru karar oldu, problem sadece sinekler değil çocuklarımız bizden habersiz burada yüzüyorlar ve korkuyoruz dedi grubun sözcüsü.

-Endişenizi anlıyorum merak etmeyin.

Bu su havzası kimine göre göldü kimine göre bataklık, uzaktan güzel görünse de yakınındaki evler için manzara değil tam bir kabustu. Özellikle hemen yanındaki tepenin başına fabrika inşa edildikten sonra bu sorun daha da büyüdü. Evler ya tek ya da iki katlı nizamsız düzende idi. Uzun zaman evvel belediye seçimlerinde başkanlık için gözden kolayca çıkarılan arsalardı. O bölgede sert zemine ulaşmak neredeyse imkansızdı. Konut yapmak için asla uygun olmaması neden makul ücretler karşılığında dağıtıldığını daha iyi açıklıyordu. Her sene seçim öncesi bu tarz küçük çaplı halka seslenişler oluyordu ama otuz yıldır bu sorun tam anlamıyla çözülmemişti. İnsanlar hala aynı kişiye güvenebiliyorlardı ama başkan kendisi yaşlandığından artık son kez oturmak istiyordu o koltuğa, onun için de rahat konuşuyordu. Mahir Bey alkış sonrasında el sallayarak arabasına doğru yöneldi.

-Orhan Bey buyurun benim arabamla gidelim, yolda biraz konuşuruz.

Arabaya oturduklarında başkan söze girdi.

-Bana öyle bakma, bu kadar yıldır beraber çalışıyoruz hala anlamadın mı?

-Anlamaz olur muyum başkanım ama insanlar sürekli beni görüyorlar ve söylediklerini yapmadığımı sanarak benden nefret ediyorlar.

-Bunu çok önemsediğini sanmıyorum Orhan, cebine giren para hepsini unutturuyordur.

-İnsanların ne söylediği elbette umurumda değil ancak sizden sonra başkan olma şansımı elimden alıyor.

-Yahu yorulmadın mı, ne başkanlığı? Emekli olalım, dünyayı gezelim. Yeter artık.

-Fabrikadan yöneticiler de vardı orada Mahir Ağabey acaba nasıl tepki verecekler?

-Ah Orhan, sen bu akılla zor başkan olursun. Bataklığın kurutulması fikri sadece insanları susturmak için miydi sanıyorsun? Ara şu fabrikanın sahibini gelsin konuşalım, son dönemimizin ödemelerinin zirvede olmasını istiyorum. Haluk Bey vekille konuşmasında öfkesini pek belli etmeden hemen geliyorum, diyerek telefonu kapattı.

-Açgözlü herifler, hiçbir iş yapmadan para kazanmaları yetmiyor daha fazlasını istiyorlar. Yol boyunca belediyede nasıl bir konuşmanın doğru olacağını düşündü durdu. Mahir Başkan kendisini gayet hoş bir ifade ile karşıladı.

-Hoş geldiniz değerli iş adamımız buyurun oturun.

-Pek hoş bulmadım başkanım.

-Hayır olsun bir şey mi oldu? Canınızı sıkan mesele nedir?

-Konuşmanızdan haberim var ve neden işimizi zora sokacak çıkışlar yaptığınızı gayet iyi anladım.

-Hayır anladığınızı sanmıyorum, yoksa böyle konuşmazdınız. Bizim oradaki bataklıktan kaynaklı insanlarla ne kadar sorun yaşadığımızı bilmiyorsunuz. Ve bunun makul bir karşılığının olması gerekiyor.

-Başkanım zaten makul bir karşılığı var. Meblağ biraz daha artarsa fabrikadan çıkan atıkları ve çöpleri daha uzak bir yere götürmemle aynı kapıya çıkacak.

-Haluk Bey ikimiz de çok iyi biliyoruz ki dediğiniz gibi olmayacak. Başka bir belediyenin arazisine girerseniz yeni anlaşmalar yapmanız gerekecek. Sizin için ayrılan yere her seferinde kısıtlamalar getirecekler ve sürekli ödemelerinizin artması gerekecek. Hele o kimyasalların içeriğini öğrenirlerse neler olabileceğini tahmin ediyorsunuzdur. Biz size o bataklığı kullanmanız için çok güzel bir şans verdik. Su tüm pislikleri kapatır değil mi?

-Burada bir tehdit sezmem gerekiyor mu Başkan Bey?

-Hayır, anlamanız gereken konu bizim sınırlarımız içerisinde her zaman güvende olacağınızdır. Sizi buraya kadar yorduk. Rakamla ilgili Orhan Bey size bilgi verecek, anlaşacağımızı düşünüyorum. Haluk Bey ayağa kalkarak, bir süre daha evet diyerek odadan çıktı. Belediye ile fabrika arasındaki tek yol gölün gözüktüğü güzergahtan geçiyordu. İçinden şu insanlara bak yıllardır kendilerine hiçbir hayrı olmayan birisini başkan seçiyorlar gibi bir düşünce geçirdi. Hemen sonrasında gerçi pek farkımız yok benim de yaptığım neredeyse aynı cümlesini ise sesli söyledi. Kalabalık hala tam dağılmamıştı. Sevda Hanım miting sonrasında komşularla ne olacak bizim halimiz temasını konuşmaya dalmıştı. Saatin farkına varmış olacak ki oğlum okuldan çıkmıştır gideyim, yemekleri hazırlayayım diyerek komşularından izin istedi. O sırada Oktay ile Müşfik evlerinin yolunu tutmuştu bile.

-Anne Oktay bugün lise sondaki bir çocuğu güreşte devirdi, inanabiliyor musun? Hala seninle aynı yaşta olduğumuza emin değilim.

-Müşfik, doğum belgemi de gördün inanman için başka yapabileceğim bir şey yok.

-Sen yanımda olduğunda okulda kimseden korkmuyorum, iyi ki arkadaşız. Oktay arkadaşının omzuna sıkarak Reyhan teyze sen artık yorulmasan biz zaten neredeyse aynı yoldan geliyoruz diye konuşmasını sürdürdü.

-Oğlum, Müşfik yalnız da gelebilir de benim içim rahat etmiyor ne yapayım. Yol ayrımına geldiklerinde Oktay arkadaşı ve annesine veda edip yokuş aşağı koşmaya başladı.

-Anne sen de çok seviyorsun değil mi onu?

-Evet, kalbi temiz iyi bir çocuk seviyorum.

-Büyüyünce asker olmak istiyor, bence ona yakışır. Kendinden beş-altı yaş büyük çocuklarla bile kavga etmekten korkmuyor, çok cesur.

-Allah arkadaşlığınızı daim etsin oğlum, hadi koş bakkaldan ekmek al gel ben de yemeği ısıtayım.

Masada ağzındaki lokmayı yuttuktan sonra Müşfik annesine hazırladığı soruyu seslendirdi.

-Anne böyle seni yoruyor muyum? Doğruyu söyle lütfen. Ben kendim yediğimde senin yedirdiğin kadar lezzetli olmuyor.

Annesi oğlunun yanağından öperek ben de çok seviyorum bu anı, bir daha yormak kelimesini duymayayım.

-Anne öğle uykusundan sonra ödevlerimi bitirip mahallede biraz oynayabilir miyim?

-Evet, bitirdikten sonra olur.

Oktay’ın evinde ise durumlar biraz farklıydı. Dışarıya çıkmak için annesinden izin istemezdi. Yemeğini yer, canı isterse ödevini yapar, istemezse ise mahalleden arkadaşlarının yanına giderdi. O gün de öyle oldu, yemekten sonra anne ben dışarı çıkıyorum dedi.

-Oğlum yeni geldin sayılır, dinlen ödevlerini yap sonra çıkarsın.

-Akşam yaparım anne, hem yorgun değilim dinlememe gerek yok. Konuşma orada sonlanmıştı.

Hava karardığında saklambaç ekibi hazırdı. İlk olarak Ayhan ebe seçilmişti ve hemen saymaya başlamıştı. Müşfik binanın sonuna kadar koştuktan sonra bakkala girip biraz orada durmayı düşündü.

-Güler teyze merhaba, biraz burada saklanabilir miyim?

-Müşfik, annen evde mi?

-Yok mahallede oturuyorlar.

Güler Hanım yanındaki arkadaşı ile biraz bakıştıktan sonra sözüne devam etti.

-Annenin yanına gelecektim ben de ama sen buradayken rica etsem söylediğimi annene iletir misin?

-Tabii ki.

-Aşağıdaki gölün yanında oturan Sevda Hanım’ın oğlu gölde batmış.

-Sevda Hanım kim?

-Sen annene söyle, o anlayacak.

Müşfik koşarak annesinin arkadaşları ile oturduğu bankın yanına geldi ve nefes nefese lafa girdi.

-Anne Güler teyze dedi ki aşağıdaki gölün yanında oturan Sevda Hanım’ın oğlu gölde batmış bugün. Sana iletmemi istedi. Sen tanıyor musun?

Reyhan Hanım heyecanla ayağa kalktı, gel benimle dedi. Bakkalın yanına yaklaştıklarında sen burada bekle geliyorum dedi. Meraklı bir çocuk olduğundan oyunu çoktan unutmuş konunun içine girmişti. Annesi biraz sonra gözleri yaşlar içinde yanına geldi.

-Anne neden ağlıyorsun? Ne oluyor, söyle lütfen.

Konuşmakta çok zorlanıyordu, gözlerine bakarak söyleyemeyeceğini anladı. Oğluna sımsıkı sarıldı ve kulağına doğru bataklıkta batan çocuk Oktay dedi ve hıçkırarak ağlamaya başladı. Müşfik yerinde donup kalmıştı, hiçbir reaksiyon göstermiyordu.

-Peki neden anne?

-Annesi soruyu beklemediğinden suratını geri çekerek oğluna baktı.

-Orada yüzülmemesi gerekiyor.

-Öyleyse neden çevresini kapatmamışlar?

-Bilmiyorum oğlum, bu soruların sırası mı şu an? Arkadaşları ile iddialaşmışlar Oktay da ben yüzerim demiş ve atlamış. Hadi gel şimdi mahalleliyle konuşalım beraber Sevda teyzenlere gidelim.

Oktay’la her zaman ayrıldıkları yokuşun başına geldiklerinde karanlıkta gölü görmüyordu. Ancak orada olduğunu ve arkadaşının ölümüne sebep olduğunu düşününce yok olmasını istiyordu. Bunu nasıl yapacağını bilmiyordu, zaten büyüdüğünde göle nefreti azalacaktı. Aslında Oktay’ın batmasına doğanın değil, tabiatta varlığını sürdüren iki ayağı üzerinde durabilen canlıların para sevdasının sebep olduğunu anlayacaktı.

 
 
 

Yorumlar


All rights reserved.

Tural's Stories, by REDSTUDIO. ©2023

bottom of page