top of page

Bir Kır Tanrısının Öğleden Sonrası

  • turalsstories
  • 25 May
  • 3 dakikada okunur

-Doğa insanları bir çatı altında topluyor, demiştin, haklıymışsın.

Yine bir süre sessizlik olduktan sonra Timur lafa girdi:

-Dede, giderken yol boyunca konuşmadın, o muhteşem manzara karşısında tepkisiz kaldın, şimdi de susuyorsun. Bir şey mi oldu? Hatıraların mı canlandı? Seni böyle görmeye alışkın değilim.

-Anılar insanı duygulandırıyor tabii ki, ama bir yandan da anlamaya çalışıyorum.

-Neyi, dede?

-İnsanları.

-İnsan basit bir canlı, nesini anlamaya çalışıyorsun?

-Mesele insanın basit ya da karmaşık olması değil. Mesele, geçen zaman içindeki hayret verici değişimi. Ben buraya neredeyse altmış yıl önce geldim. At üstünde, yol bilmeden, dedemin kabaca çizdiği bir krokiyi rehber edinerek... Bulduğumda ise neden geldiğimi unutarak saatlerce izlemeye koyulmuştum. Şimdi ise insanlar sadece fotoğraf çekmeye, paylaşmaya geliyorlar; anı yaşamıyorlar.

-Senin sevmediğin teknoloji sayesinde, günlerce atla geldiğin yolu arabayla ve haritalar sayesinde birkaç saate geldik. Ayrıca o zamanlar akıllı telefon olsaydı belki sen de çekecektin. Eline kalem kâğıt almadan testi geçeceğim demek bana doğru gelmiyor.

-Ben teknoloji kötü demiyorum ki. İyi yanlarının olduğu konusunda sana katılıyorum. Ancak insanla doğayı ayırdığını düşünüyorum.

-Sen buraya neden gelmiştin, dede? Bir de o dönemde nasıl duyulmuştu böyle gözden uzakta bir yer?

-Annemin iyileşmesi umuduyla gelmiştim.

Timur’un bakışlarından, dedesi ne sormak istediğini anlayarak konuşmasını sürdürdü:

-Şuurlu insan her zaman anlam arayışı içinde olmuştur. Nereden geldiğimizi ve nereye gideceğimizi gören kimse yok, ama inanan insanlar kitaptan yola çıkarak yorumlayabiliyorlar. Tarihe bakarsan bu konuda çok değerli fikirler olduğunu görürsün. Mesela Nesimi, 'Tanrı insanın içindedir' dediği için canlı canlı derisi yüzüldü. Gerçekten iyi bir insan böyle bir eylemde bulunur mu? Bence hayır. Nesimi’yi kendilerinden farklı görüyorlardı ve anlamıyorlardı. İnsan genelde anlamadıklarından korkar; korku ise neler yapabileceğini gösterir. Yani aslında insan, senin dediğin kadar basit bir canlı değil. Kendin kâğıt kalem örneğini verdin. Sınav sırasında soruyu çözmek için hayatının o anına kadar aklına bile gelmeyen çözümler olabilir. Nesimi’nin şiirlerinden aslında ne demek istediğiyle ilgili herkes farklı yorum yapabilir, ancak yüklediğimiz anlam doğru mu, kimse bilemez.

-Sence peki ne demek istiyordu, dede?

"O çok büyük düşünürdü. Bence insanın iç dünyasının ne kadar karanlık olduğunun farkındaydı. Ve o yolu aydınlatırsa orada Tanrı’yı bile bulabileceğini kastediyordu. Yani anlam arayışına, ilk olarak kendimizi tanıyarak başlamamız gerektiğini söylüyordu. Ama tabii insan, bu kadar derin ve uzun bir yolculuktansa gözle görülebilir somut izlerin peşinden gitmeyi daha kolay bulur. Dedem gibi, benim gibi... Annem çok hastaydı. Hekimler birtakım tedaviler uyguluyordu ama etkisi olmuyordu. Dedem hazırlanmaya başlamıştı yola çıkmak için, kimseyi dinlemiyordu. En son bana nereye gitmek istediğini açıklamıştı:

-Cengiz, size küçükken Kır Tanrısı masalı anlatıyordum, hatırlıyor musun?

-Evet dede, hatırlıyorum.

-O gerçek bir hikâyeydi. Babam, götürmüştür beni oraya. Gidene kadar öyle yorulmuştum ki, neden böyle bir yolculuk yaptığımızı asla anlamıyordum. Ancak gördüklerim beni bu hislerimden saniyeler içinde uzaklaştırmıştı.

Cebinden eski bir kâğıt çıkararak onun üzerinden anlatmaya devam etti:

-Bak, bu gördüğün tepeyi aştıktan sonra, ufuk çizgisine kadar uzanan bir yerde toprak, sapsarı çimden dolayı hiç gözükmüyor. Yılın dört mevsimi aynı renkte ne azalmıyor ne de kurumuyor. İnsan bakınca gözleri kamaşıyor. Ama asıl şaşırtıcı durum bu değil. Asırlardır her gün öğleden sonra burada gökyüzü simsiyah olur. Ne yağmur yağar ne hava soğur. Ufuk çizgisinde sarı ile siyah birleşerek kaybolur. İşte o siyah bulutlar Kır Tanrısı ve orada ettiğin tüm dualar kabul olur. Babam bana böyle anlatırdı. Nice insanların şifası olmuştur orası. Ben de kızım için oraya dua etmeye gideceğim.

-Dede, izin ver ben gideyim. Senin kızın, benim de annem.

Biraz zor olsa da en sonunda ikna olmuştu, haritayı da alıp yola çıkmıştım. İşte böyle Timur.

-Peki, işe yaramış mıydı duaların, dede?

-Hayır. Ben yola çıktıktan bir süre sonra annem vefat etmiş. Senin için biraz anlamsız olabilir belki ama insan çaresiz olunca…

Cümlesini tamamlamasına izin vermeden Timur lafa girdi:

-Hayır dede, öyle düşünmüyorum. Biraz önce gördüklerimiz sıradan değil; insanı mucizelere inandırabilecek güçte bir yer orası. Zaman algıları değiştiriyor ama ne olursa olsun burayı yaşayan tüm canlıların görmesi gerekiyor. Hem zaten görmeyeceksek, birbirimize anlatmayacaksak, o Kır Tanrısı'nın öğleden sonrasının ne anlamı var ki? Sen ne düşünüyorsun bu konuda, dede?

Felsefe yapalım diyorsun dedi tebessüm ederek sonra da dışarıya bakarak sözüne devam etti.

-Bilmiyorum. Yani, evet, bir yandan haklısın ama insan gibi düşünerek bu sonuca varabilirsin. Bir de şöyle düşünmek lazım. Orası, insanoğlu dünyaya gelmeden de önce vardı belki de ve ben sanmıyorum ki o sarı otlarla siyah bulutların varoluş amacı insanların onları görmesi olsun. Evet, hâlâ açıklanabilmiş değil bu tabiat olayının nasıl olduğu, ama onlar bunun farkında bile değil. Ufukta birleşince bu kadar güzel gözüktüklerini de bilmiyorlar. Ve bence saf güzellik, bunun farkında olmamaktır.

 

 
 
 

Yorumlar


All rights reserved.

Tural's Stories, by REDSTUDIO. ©2023

bottom of page