Bisiklet Hırsızı
- turalsstories
- 19 May 2024
- 2 dakikada okunur
Tekerlek, yeryüzündeki en önemli icatlardan biridir. “İnsanın ayaklarını yerden nasıl keseriz?” diye düşünürken mi bulmuşlar acaba? Bilmiyorum. Ama çocukların çok duasını almış bir buluş olduğu kesin. En azından doksanlar çocuklarının… Her mahallede bisikleti olan ya da olmasının hayalini kuran bir sürü çocuk vardı. Annem hayalini kurduğum her şeyin gerçekleşmesi için inanılmaz bir çaba harcardı. Uzun bir hayal döneminin sonunda el freni olan bisiklet mahallede ilk benim olmuştu. Düşe kalka kısa sürede sürmeyi öğrenmiştim. Çok zor şartlarda alındığı için gözüm gibi bakıyor, en dikkatli şekilde kullanmaya çalışıyordum. Tabii ki her yerde olduğu gibi bizim orada da “Versene, bir tur atayım.” sözünü çok duyardınız. Bisikletime bir şey olsa yenisini hemen alamayacağımızı ve bunun bizi çok üzeceğini iyi biliyordum. Ama yine de gönlüm el vermiyordu ve paylaşıyordum. Annem de her zamanki gibi giriş kattaki evimizin balkonundan beni izliyordu. Gözleriyle “aferin” dediğini anlayabiliyordum. Bir gün yazın en sıcak öğle saatinde tam eve giderken mahalleden olmayan, giysilerinden durumunun iyi olmadığı kanaatine vardığım bir çocuk aynı istekle yanıma geldi. Yine annemle birkaç saniye göz göze geldikten hemen sonra buyur dedim. Yaşımla ilgili bilgi vermedim sanırım. Dokuz yaşındaydım. Bisikletimi sürmekte olan çocuk iki üç yaş daha büyüktü. Balkonumuza doğru yaklaşmak için adım atmak isterken, belirlediğimiz alanın dışına çıktığını fark ettim ve annemle göz kontağını kesip hemen koşmaya başladım. Pedal gitgide hızlanıyordu. Arkamdan ismimi duyuyordum, belli ki birileri peşimden geliyordu ama ben ayaklarımı tekerlek gibi kullanıyordum. Kalbim durmadan durmayacaktım, kararlıydım. O sırada neler düşündüğümü hatırlamıyorum fakat biraz daha bu hızla devam edersem düşeceğimi hissetmiştim. Çocuk arkasına bakarak sürüyordu ve son kez baktıktan sonra muhtemelen inancını kaybetti. Ani bir frenden sonra bisikleti tam durdurmadan yere atıp kaçtı. Tekerler yerde dönüyordu, ben ise tam o sırada durup dizlerimin üstüne çökmüştüm. Hatırladığım en son sahne bu idi ve dizlerimin acısı. Yüzüme tanrının sihirli suyu damla damla akana kadar baygınlığım devam etmişti. Gözlerimi yeniden açmama yardımcı olan bu su, bin yıl sonra çöle düşen ilk yağmur tanesi gibiydi. Uzun ve yorucu bir yokuşu çıktıktan sonra biraz daha yürüyünce yüzüme doğru üfleyen rüzgârın serinliğini yaşıyordum. Gözümü ilkbahara âşık olan çiçekler gibi açmıştım. Annem yüzümdeki gözyaşlarını silerek öptü ve sımsıkı sarıldı. Bisikletimin tekerleri de dönmeye devam ediyordu. Çok mutlu olmuştum. Çocukluk işte. Düşünüyorum da şimdi dönsem o güne, annemle göz göze bakabilsem, her şey dönmeye devam ederken ben sadece o anda kalır ve sonsuz mutluğu yaşardım.




Yorumlar