İstiklal
- turalsstories
- 1 Eki 2023
- 2 dakikada okunur
Güncelleme tarihi: 13 Eki 2023
Üzerindeki ciddi kalabalıkla yukarı çıkan merdivendeyken yüzüme çiseleyen yağmur damlaları uyandırdı beni. Nefes almaya başlamış, yeni bir kalabalığa karışacağımı burnuma gelen kestane kokusundan anlamıştım.Aşağı doğru inen Arnavut kaldırımlı yokuşu seviyordum. Sevmemin asıl sebebi gürültüden sessizliğe doğru süzülüp sağa döndüğüm zaman, sarı ve yeşilin güzel tonlarının kullanıldığı İtalyan tarzı apartmanın ve hemen karşısındaki kahve kokan küçük ve güzel kafenin hayalini kurmak oluyordu. Ama bugün yolum oradan geçmiyordu. Üstü telli yüksek duvara sahip konsolosluğun yanından yukarı çıkıp sağa döndüm. Gözlerim daha ilk saniyede ürkmüştü, kulaklarım da bu konuda hemfikirdi. Burnum ise az önce havasız kaldığımı hatırlatarak karşı çıkmaya çalışmıştı. Kalabalıkta yürümekte zorlanırken ilk dikkatimi çeken mağazadan çıkan bir aile oldu. Giyim tarzlarından ve çekirdek aile yapısından yerli olmadıkları anlaşılıyordu. Aslında bir ailede bir kişinin birden fazla üyeyle evli olması her zaman kafamı başka bir yere çevirmeme sebep oluyordu. Tıpkı şimdiki gibi. Ama döndüğüm taraftan da hoşnut değildim. Bu aileleri çekmek için Türkçe olmayan yazılarla dolu mağaza vitrini, aynı hızda başka bir yere çevirdi beni. Zevkle kimliğini koruyan cephelere öyle dalmıştım ki az kalsın yeşile boyanmış tramvay hattını unutuyordum. Neyse ki hava bir iyilik yaparak kararmıştı ve çok dikkatli bakmayınca algılanamıyordu. Keşke yenilenmiş, kişisel üsluplarla tasarlanan cepheler de algılanmasaydı. Bir sonraki menzilimde ise bir sokak sanatçısını izleyenlerin, şarkıya eşlik edip oynayanların olduğu kalabalık vardı. Bu coşkuyu çok uzun zamandır kendi içimde hissetmiyordum. Geçen her yıl bizden bir şeyleri götürse de gelişimimize katkı sunuyor, bunlardan en çok etkilenen ise beyin dediğimiz makine oluyor. Bu makine böyle eğlenen gruplara eşlik etmeme izin vermiyordu. Yine öyle oldu ve yanlarından geçip yoluma devam ettim. Gözlerim daha az yorulsun diye başımı yukarıya çevirdiğim sırada pencereden etrafı izleyen küçük bir kız çocuğu gördüm. Ellerini farklı yönlere doğru uzatıyor, parmakları ile bir şeyler yapıyordu. Adımlarım yavaşlamaya başlamıştı, etrafa sessizlik hakimdi. Küçük kızın parmaklarını takip ederken hareketsiz olduğumu fark etmemiştim. Büyülenmiş bir şekilde işaret ettiği tarafa döndüm ve gördüklerim karşısında donakaldım. Vitrinlerde farklı dillerde yazılmış yazılar silinmeye başlamıştı. Bu sihirli parmaklar tek bir hamlede yapmıştı bunu. Durmuyor, dans etmeye devam ediyordu. Silueti düşünmeden yapılan yeni cepheleri eski haline getirmişti. Sessizliği bozan tek şey yaptıklarından mutlu olduğunu belli eden kahkahalarıydı. Elleri meşgul olduğu için rüzgarla uçuşup yüzünü kapatan saç tellerine müdahale edemiyordu. Parmaklarını kalabalığa doğru çevirmesiyle orada da bazı değişiklikler yaptı. Kol kola, el ele yürüyen çiftler; kahkahalarla eğlenmeye giden gruplar, bir yerlere ulaşmak için acele edenler… Emin olmak için etrafı iyice inceledim. Yanlış görmemiştim, başarmıştı. Ayaklarımın beynim komut vermeden yerinden oynadığını görünceye kadar kımıldamamıştım. Hızlıca kenara çekildim ve izlemeye koyuldum. Tramvay hattı boyunca karşılıklı şekilde yerin altından çıkan bu bitkilerin görüntüsü bir yana kokusu olduğum yere kadar ulaşmıştı. Yerdeki renk de silinmişti. Kırmızı tramvayın bu gerçek yeşilin ortasından geçip giderken oluşan görüntüsünün hayali bile beni şimdiden heyecanlandırmıştı. İnsan eli ile katılaştırılmış bir alan, yine bir insanın eli ile özüne dönüyordu. Başka neler oluyor diye etrafı incelemek için döndüğümde güzel bir dinletiye eşlik eden heyecanlı insanların arasında olduğumu ve eğlendiğimi fark ettim. Küçük sihirbaz bütün bunları yaparken öyle odaklanmıştı ki beni görmediğini sanmıştım.




Yorumlar