Karga
- turalsstories
- 3 Kas 2024
- 2 dakikada okunur
-Anne, ben bugün salonda babamın koltuğunda uyuyabilir miyim?
-Oğlum rahat edemezsin orada, her tarafın tutulur.
Oğlunun suratının asıldığını görünce dayanamayıp tamam dedi. Annesine sarılıp öptükten sonra babam sabah görevden gelince beni burada görsün istiyorum diyerek cümlesini devam ettirdi. Mütevazı bir salonları vardı Yılmaz ailesinin. Dikdörtgen yapıdaydı. Bir tarafta koltuklar diğer tarafta yerden tavana kadar uzanan dolap ve yemek masası vardı. Televizyon odanın sonunda sırtını cama vermişti. Pencerenin ¼ lük kısmı açılıyordu. İnce uzun görüntüsü göze hoş geliyordu. Giriş kat olduğundan pencerelerde beyaza boyanmış demir parmaklıklar vardı. İşte oraya konan kargalar, sabah hava aydınlanmaya daha yeni başladığında Ali’yi uyandırmayı başarmıştı. Ancak erken uyandırmaktan ziyade korkmasına neden olmuşlardı. Çünkü on yıllık yaşamında onlarla ilgili hep kötü hikayeler duymuştu. Mezarlıkta yaşamaları, birçok masalda ölümün habercisi olmaları Ali için yeterli bir irkilme sebebi idi. Koltukta hareket etmeden annesine seslenmeye başladı. Şeyda Hanım’ın uykusu hafifti. Daha ilk seslenişinde duymuştu oğlunu ve ayaklanmıştı. Salona girdiğinde bir an onun da yüz ifadesi değişti. Çünkü daha önce böyle kalabalık bir karga sürüsünü bu kadar yakından görmemişti. Oğluna sarılıp korkma buradayım, şimdi hepsini kovacağım deyip ellerini çırpmaya başladıktan biraz sonra kapı çalmıştı. Babam geldi diye bağırmıştı Ali ama yerinden kalkamamıştı gözleri kargalardaydı.
O günün üzerinden tam bir hafta geçmişti. “Baba, tüm kargalar uçtu gitti ama şu köşedeki bir türlü gitmiyor ve gözlerimi ondan alamıyorum.” deyip duruyordu. Ali’nin bu hali ailesini çok üzüyordu. Fizyolojik bir sorunu olmadığını hekimler söylemişti. Üç farklı hocaya götürmüşlerdi. Hepsi de içine cin kaçtı diyerek okuyup, üfleyip, parayı cebe katlayıp yarına düzelir merak etmeyin diyerek yolcu etmişlerdi. Lakin bir değişiklik yoktu. Babasının koltuğunda yatıyor, açık camın tarafında olduğunu iddia ettiği kargaya bakıp aynı cümleyi kuruyordu. Akrabalar, komşular, tanıdıklar hepsi ziyarete gelip gidiyorlardı. Gelen akrabalardan birisi psikoloğa mı götürseniz diye öneride bulunmuştu. Denemekte fayda var düşüncesi ile şanslarını denemek için gitme kararı aldılar. Fuat Bey işinde uzman bir çocuk psikoloğu idi. Seanslarını saatle sınırlamayıp farklı bir çalışma türü uyguluyordu. Ali ile görüşmesi de bir saati geçmişti. Kapının açılması ile sabırsızlanan aile ayağa kalktı. Efendim, biraz konuşmayı başardık diye cümleye girdi psikolog. Bir şey söylemek için erken ama düğüm noktası babasının görevden geldiği günde gizli. Sizlerden ricam bana o günü anlatabilir misiniz? Şeyda Hanım hüngür hüngür ağlamaya başlamıştı. Konuşamadığı için lafa ablası Sona Hanım girdi:
-Fuat Bey, babası gelemedi.
-Nasıl yani? Ali babam geldi dedi, on gün önce göreve gitmiş ve sabah erkenden gelmiş. Demir parmaklıkta kargalar varmış. Şeyda Hanım kendini toparlayarak konuşmaya başladı:
-Eşim polis memuru idi. Evet, göreve gitmişti. Ve on gün önce sabah ölüm haberi geldi. Ali’m haberi getiren memuru duyar duymaz televizyonu açtı ve ana haberde gördü. Maalesef saklayamadık. Fuat Bey yüzündeki şaşkınlık ifadesi ile eşinizi şu “Karga” lakaplı, sicili kabarık, katil zanlısı olduğu halde dışarıda serbest dolaşan o kişi mi öldürdü diye sordu. Gözyaşları ile evet dedi Şeyda Hanım.
-Peki, o gün camda gerçekten karga sürüsü var mıydı?
-Evet vardı ama kovdum, hepsi uçtu gitti.
-Anlaşıldı.
-Ali’min nesi var? Lütfen söyleyin!
-Hanımefendi görünen o ki, oğlunuz şokta. Babasının ölümünü kabullenememiş. Televizyonda haberleri izledi dediniz. O uçup gitmeyen “Karga” ise babasının katili ve gözünün önünden gitmiyor.
Sonraki cümlesini öfkeli bir tonda, içinden söylemişti Fuat Bey. O “Karga’nın” kanatlarının demir parmaklıklar arasında çok daha önceden olması gerekiyordu.




Yorumlar